Pazar, Ekim 17, 2004

Beylerbeyi Sarayı


Bir Pazar sabahı bu hafta sonu nereye gidelim diye düşürken, 1. Boğaz Köprüsü’nden geçerken sürekli gördüğümüz, ama bir türlü ziyaret edemediğimiz Beylerbeyi Sarayı aklıma geldi. Eşime ve kızıma “Hadi kalkın, bugün Beylerbeyi Sarayı’na sefer eyleyelim” dedim ve hazırlanmaya başladık.

Beylerbeyi Sarayı’na toplu taşıma araçları ile gitmek isterseniz tutacağınız en kestirme yol, 1. Boğaz Köprüsü’nden geçen bir otobüs ya da dolmuşa binmek ve köprünün Anadolu Yakası ayağındaki Astsubay Durağı’nda inmek. Eğer Anadolu tarafından geliyorsanız, duraktan aşağıya inen yolu tutmanız ve Beylerbeyi/Çengelköy istikametinde sahile doğru inmeniz yeterli. Sahile vardığınızda zaten ilk karşılaştığınız yapı Beylerbeyi Sarayı. Eğer Avrupa yakasından geliyorsanız, bu anlattığım tarife ek olarak E-5’in öbür tarafına geçmek için bir alt geçit kullanacaksınız, o kadar. (Yol tarifi için Kroki üzerine tıklayabilirsiniz.)

Saraya giriş ücreti tam 3,000,000, öğrenci 750,000 TL ve Pazartesi ve Perşembe günleri dışında her gün (tabi biz çalışanlar için yalnızca Pazar günleri) 9:30-16:00 arası gezilebilir. Baharda ve yazın (Mart başından Eylül sonuna kadar) ise 9:30-17:00 arası açık.
Saraya bahçesinden giriyorsunuz ve bahçesi de en az kendisi kadar göz alıcı. Büyük Konstantinus`un diktirdiği bir haçtan dolayı önceleri İstavroz Bahçeleri adıyla anılan Beylerbeyi Bahçeleri`nin güzelliği, bu bölgede Bizanslılar döneminden itibaren görkemli binaların yapılmasına neden olmuş. Yamaçlara doğru setler biçiminde yükselen ve “Set Bahçeleri” adı verilen bu bahçelerde dikkati çeken ilk şey içinde nilüferlerin olduğu çok büyük bir havuz ve bu havuzun çevresindeki köşkler. Bunlar; Sarı Köşk, saltanat atlarının barındığı ahır köşk ve eski saraydan kalan selsebilli (fıskiyeli havuzu olan) Mermer Köşk. Her yerde göremeyeceğiniz uzak doğuya özgü metrelerce uzayan bambuları da bu set bahçelerinde görebilirsiniz. Bunlara ek olarak sahilde iki küçük seyir köşkü de bulunmakta.

Saray’ın tarihçesine de bir bakalım. Burada çeşitli dönemlerin yapılarından sonra II. Mahmut döneminde ahşap bir saray yapılmış, fakat bunun yanmasıyla Sultan Abdülaziz, 1861-1865 yılları arasında bugünkü sarayı yaptırmış. Mimarı Serkis Balyan ve yapımında beş bin işçi çalıştığı biliniyor. Yazlık saray olması nedeniyle sürekli oturulmayan Beylerbeyi Sarayı genellikle yaz aylarında, özellikle de yabancı devlet başkanlarının ağırlanmasında kullanılmış. Sırp Prensi, Karadağ Kralı, İran Şahı, Fransız İmparatoriçesi Eugenie bunlardan bazıları. İstibdat devrinin mimarı Sultan II. Abdülhamit de ömrünün son altı yılını bu sarayda geçirmiş ve burada 1918 yılında ölmüş.

Üç yönden basamaklarla çıkılan sarayda, 6 salon ve 24 oda bulunmakta. Özellikle üst kattaki Havuzlu Salon ve ismini sütunlarının renginden alan Mavi Salon, sarayın en görkemli mekanları. Rutubete ve sıcağa karşı sarayın taban döşemeleri, orijinalleri Mısır'dan getirtilen hasırlarla kaplanmış. Çoğunluğu Hereke yapımı büyük Türk halıları, Bohemya kristal avizeleri, Fransız saatleri, Çin, Japon, Fransız ve Yıldız vazoları görülmeye değer sanat eserlerinin yalnızca bir bölümü. Sarayın ilginç bölümlerinden birisi de devlet sırlarının konuşulduğu ve duvarlarındaki her türlü süslemenin ve gömme mobilyalarının hiçbir yapıştırıcı malzeme kullanılmadan, sadece geçme sistemiyle birleştirildiği, lambrili oda.

Beylerbeyi Sarayı’nı vakit bulduğunuz ilk fırsatta gezip görmenizi tavsiye ediyorum.

Hiç yorum yok: