Çarşamba, Mart 30, 2005

1. Boğaz Köprüsü


Birinci Boğaz Köprüsü’nünün yapım aşamasındaki bir fotoğrafı. Birinci Boğaz Köprüsü İstanbul Boğazı üzerine ilk olarak yapılan, Ortaköy ile Beylerbeyi arasında, Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlayan asma köprüdür. 1970 yılında inşa edilmeye başlanan köprü, 1973 yılında tamamlanmıştır. Köprünün yapı mühendisliği bir İngiliz konsorsiyumu (Freeman Fox & Partners) tarafından gerçekleştirilmiştir. Baş tasarımcı Gilbert Roberts’dir.

Yaklaşımlar ENKA tarafından inşa edilmiştir. Köprünün alt yüklenicileri ise İngiliz Cleveland Bridge & Engineering Co. Ltd. ve Alman Hochtief firmalarıdır. Birinci Boğaz köprüsünün toplam uzunluğu 1.560 m’dir. Köprünün ayakları arasındaki mesafe 1.074 m, denizden yüksekliği 64 m, genişliği 39 m, ayakların yol seviyesinden yüksekliği ise 105 m’dir. Toplam 236 adet çelik halat tarafından taşınan ve 200 milyon dolarlık bir maliyeti olan köprünün inşaatında 35 mühendis ve 400 işçi çalışmıştır.Boğaziçi Köprüsü’nün açılışı 30 Ekim 1973’te yani, Cumhuriyetin 50. yıldönümünden bir gün sonra, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından gerçekleştirilmiş ve ilk 24 saatte üzerinden 28.126 adet araç geçmiştir. Yayalar köprünün açılışından sonraki ilk dört yıl ayaklardaki asansörlerle yukarı çıkıp, köprünün kenarlarındaki yaya yollarında yürüyebiliyorlardı. Bugün günde ortalama 180.000 araç köprüden geçmektedir. Tamamen araçlarla dolu olduğunda köprünün orta noktası 90 cm kadar aşağı sarkmaktadır.

Salı, Mart 08, 2005

Dünya Kadınlar Günü Kutlu Olsun

Değerli Hanımlar,

Dünya Kadınlar Gününüz kutlu olsun.

Tek taraftan çekilen kürekle bir sandal nasıl yol alamaz ve olduğu yerde dönüp dolaşırsa, kadınlarına saygı duymayan ve onlara erkeklerle eşit haklar (tabi sadece kağıt üzerinde değil) sağlamayan bir toplumun da ilerleyemeyeceğini düşünüyorum.

Bu vesileyle, ülkemizde hem kadınların kendi haklarına sahip çıkmalarını, hem de erkeklerin onları tamamlayan diğer yarılarının değerini bilmelerini diliyorum.

Salı, Mart 01, 2005

Türkçe'de Yanlış Kullanımlar (1)

Türkçe’de son zamanlarda çok duymaya “başladığım sözcüklerin yanlış kullanımına örnekler vermeye devam etmek istiyorum.

ATIYORUM
Son zamanlarda herkes bir şeyleri atıyor: “Atıyorum, bir şube var.”, “Atıyorum, kargoları İstanbul’dan Ankara’ya gönderiyoruz.”, “Atıyorum, kamyon arızalandı.” İçimden “Siz atıyorsunuz, ben de tutuyorum!” deyip üzülüyorum. Halbuki güzelim Türkçe’mizde “örneğin” diye bir sözcük var. “Söz gelişi” ve “söz gelimi” de aynı amaçla kullanılabilir. Hani bunlar kulağa çok modern geliyor diyorsanız, Arapça kökenli olmasına rağmen “mesela” ya da “misal” sözcüklerine bile razıyım. Bir de “örneğin mesela” diye bir söyleyiş tarzı var ki, bu da aynı anlama gelen sözcüklerin gereksiz yere yan yana kullanımı oluyor.

İLGİ VE ALAKA, ŞEREF VE ONUR, OLANAK VE İMKAN
“İlgi ve alâkanıza teşekkür ederim” dedi biri geçen gün. Alâka, ilginin Arapça’sı. “Ne alâka?”, “Kel alâka“ gibi deyimlerimiz de var Türkçe’mizde. İlginize teşekkür ederim” demek yeterliyken, alâkayı da ekleyip anlamın daha da güçlendirildiği sanısına kapılıyoruz; fakat yanılıyoruz. Benzer şekilde “olanak ve imkânlar el vermiyor…” ya da “şerefim ve onurum üzerine yemin ederim ki…” derken de aynı yanlışa düşülüyor. Söz onur kavramına gelmişken gururla onurun karıştırıldığına da tanık olduğumu söylemeliyim. “Onur”, insanın kendine karşı duyduğu saygı, şeref, öz saygı olarak tanımlanırken, “gurur”, kendini beğenme, büyüklenme, kibir demek. Bu durumda, insanın gururunun kırılması güzel bir şeyken, onurunun kırılması ise çok kötüdür.

OLAY
Çevremde uzun zamandır “olay” sözcüğünün yeni bir kullanım şekline tanık oluyorum. “Ağbi, bisiklete binmek çok güzel bir olay yaaaa!” hatta “Ağbi, bisiklet çok güzel bir olay yaaaa!” gibi sözler olağan hale geldi. “Bisiklete binmek” bir olay olamaz, hele “bisiklet” nesnesi kesinlikle olay olamaz.

Türk Dil Kurumu olayı açıklarken iki farklı fakat yakın anlam yüklüyor sözcüğe: (1) Ortaya çıkan, oluşan durum, ilgi çeken veya çekebilecek nitelikte olan her türlü iş, hadise, vak'a. Örneğin: "Günümüzün büyük şairleri, bize günümüzün olaylarının, sevinçlerimizin, acılarımızın şiirlerini söyleyemiyorlar."- N. Ataç. (2) Önemli tarihî olgu.
Şimdi bisiklete binmek ya da bisiklet bu anlamlardan hangisine giriyor sizce? Hiçbirine değil mi?

YAPMAK
Bir arkadaşım yeni bir elbise aldığımı gördüğünde “Vaaaay, şekil yapmışsın!” demişti. Hatta yeni bir ayakkabı aldığımı fark ettiğinde “Ooooo, ayakkabı yapmışsın!” dediğini DE anımsıyorum. “Evet”, diye yanıtlamıştım, “Boş vakitlerimde kunduracılıkla uğraşıyorum da…”
Yapmak sözcüğünün bu şekilde deforme edilmesine gerek var mı? “Yeni elbise almışsın galiba?”, “Yeni ayakkabı almışsın, hayırlı olsun!” demek daha anlamlı ve güzel değil mi?
Siz de çevrenizde duyduğunuz Türkçe’nin yanlış kullanımı ile ilgili örnekleri bana yazarsanız, bu köşede yayınlar, böylece dilimizi düzeltir, anlayış ve iletişim seviyemizi daha yükseğe çıkarabiliriz.